Borderline Kişilik Bozukluğu Sebepleri Nelerdir?

Mahler‘e göre, 16-24 aylık dönemde bebeklerde, potansiyelinin sınırlarını keşfetme arzusu, annenin istekleriyle kendi isteklerinin her zaman aynı olmadığını fark etmesi sonucunda yaşadığı çatışma, başarıyla çözümlenemezse, çeşitli psikopatolojik tablolar ortaya çıkabilmektedir.
Kernberg’e göre ise, çocukluktaki yoğun yapısal saldırganlık ile annenin kurduğu duygusal ilişki tarzı ve bakım vermedeki hataları, çocuğun ihtiyaç duyduğu anlarda yanında bulunamaması ile bağdaştırmıştır. Borderline kişilik organizasyonunda bu içsel imge eksiktir ya da tümüyle yoktur. Ayrılığa ve yalnız kalmaya tahammül edememelerinin önemli nedenlerinden bir tanesi budur.
Masterson ve Rinsley’e göre, çocuk annesinden kendisinin bir birey olarak büyüyüp gelişmesi sonrasında, -annenin sevgi ve desteğini kaybedeceği mesajını- alırsa, öfke, terk edilme depresyonu ve çaresizlik duygularıyla bağlantı kurmaktadır.
Linehan’a göre, büyüme sürecinde duygusal ihtiyaçlarını sürekli yok sayan, travmatize olabilecekleri ortamlarda yaşanılan bir aile ortamı ile ne hissettikleri ve bedenlerinden gelen duyumları anlamlandırma konusunda zorluk yaşayan kişiler, diğer taraftan da, diğer insanlar tarafından daha az etkili olan streslere karşı daha fazla tepki verme ve daha zor sakinleşme eğilimindedirler.
Bilişsel Davranışçı Kuram’ a göre, borderline kişilikler, daha ziyade, “ya hep ya hiç” tarzı düşünme biçimi ile bu kişilere göre dünya kötü ve tehlikeli bir yerdir, kişi güçsüz ve savunmasızdır ve doğuştan kabul görmeyen bir varlıktır. Bu yüzden reddedilmemek için, yakın ilişki kurmaktan kaçınmakta, yaptığı hatalarla kendine dair yetersizlik inancı pekişmektedir.
Biyolojik ve genetik faktörlerde ise, aile ile ilgili yapılan bazı araştırmalarda borderline kişilik bozukluğunda genetik faktör olduğu saptanmıştır. Torgersen 2000 yılında borderline kişilik bozukluğunda %60 genetik faktörlerin rol oynayabileceğini ifade etmiştir.
Bezirganian; annenin sahip olduğu tutarsız ve değişken tutumun borderline kişilik bozukluğunu öngörebilerek, aşırı koruyucu ve müdahaleci yaklaşımın hastalığın gelişiminde tek sebep olmamakla birlikte, annenin kendi kimlik duyguları, duygulanımları ve kişilerarası ilişkilerinde bazı tutarsızlıklara rastlanma oranının yüksek olduğunu belirtmiştir.